e-HABER

Covid’in Kazanmasına İzin

covidin-kazanmasina-izin-verenler

COVID'in Kazanmasına İzin Veremeyiz...

Ben bir yoğun bakım doktoruyum ve aşılanmamış hastaların bana söylediklerine inanamıyorum. Geçtiğimiz haftalarda yoğun bakım ünitesindeki deneyimlerim beni şaşırttı, cesaretim kırıldı ama hepsinden önemlisi öfkelendirdi.

“COVID’in kazanmasına izin veremeyiz." Geçen yıl pandemi başladığında meslektaşlarımın mantrası buydu. Ve neredeyse 18 ay boyunca, sağlık çalışanları, ellerinde sallayacak kılıçları olmadığı zamanlarda bile savaş alanlarına doğru cesurca yürüdüler.

Enfekte ve kritik durumdakilerle kimsenin ilgilenmediği bir zamanda bizler ilgilendik. N95 maskelerini defalarca yeniden kullandık ve onları vardiyalar arasında dikkatlice etiketleyerek kahverengi kağıt torbalara yerleştirdik. Yalnız ölümlere tanık olduk ve ailelerin yürek burkan vedalarını gerçekleştirmeleri için iPad’leri kullandık. Ayrıntılı programlar oluşturduk ve kişisel yaşamlarımızı ihmal ettik. Dalgalanmalar sırasında ve meslektaşlarımız hastalandığında daha da çok çalıştık. Yoğun bakım ünitesindeki dostluk hiç bu kadar güçlü olmamıştı çünkü bunun bir ekip çalışması olduğunu ve tüm insanlığın ortak bir düşmana karşı savaştığını farkındaydık.

Ancak sağlık çalışanları olarak bizler de kendi zayıf noktalarımızın olduğunu acı bir şekilde farkındaydık. Hastalarımız için yoğun bakım kaynakları tükenebilirdi. Kişisel koruyucu ekipmanlarımız tükenebilirdi. İş yerinde virüse maruz kalabilir ve hastalanabilirdik. Ve ölebilirdik – pek çoğumuz öldü, ilk yılda 3.600’den fazla kişi.

Çoğumuz sevdiklerimizi korumak için ailelerimizden uzakta karantinada yaşamayı tercih ettik. Çocuklarımızın, yaşlı ebeveynlerimizin, eşlerimizin risk faktörlerini gözden geçirdik ve vardiya bitiminde evde mi yoksa bir otel odasında kalmak mı doğru sorusuna karar verebilmek için kendi formüllerimizi bulduk. Yoğun bakım müdürlerimizden biri, gelişen literatüre ayak uydurmak için COVID-19 klinik kılavuzlarımızı bir şekilde kendi görüşleriyle yazmak için zaman ayırdı ve yeniden yazdı.

Yaşam programımızı pandeminin değişen gereksinimlerine ve kısıtlamalarına uyarlamak için her gün çalıştım ve bir aşı klinik denemesi hazır olur olmaz kaydoldum. Ayrıca her ihtimale karşı kocamı da yazdırdım.

Ardından, etkili aşılar ABD’de yaygın olarak kullanılabilir hale geldi – kısaca tünelin sonunda ışığı gördüm. Ülke genelinde yoğun bakım ünitelerinde COVID-19 olan hasta sayısı düştü. Sağlık çalışanları ödediği bedellerin ve fedakarlıkların karşılığını alıyor gibi görünüyordu. Sürü bağışıklığının bir gerçeklik haline gelebileceğine ve bir tür normallik duygusuna dönebileceğimize inandık.

Ancak rahatlama kısa sürdü, umutlar uçup gitti ve yeni bir dalganın ortasındayız. Yüksek oranda bulaşıcı bir varyant ve aşılanmamış olanlar tarafından beslenen bir dalgalanma yaşıyoruz. Geçen haftalarda yoğun bakım ünitesindeki deneyimlerim beni şaşırttı, cesaretim kırıldı ama hepsinden önemlisi öfkelendim.

Önceki dalgalanmalarda yaşanan trajik sahnelerin bir kez daha yaşanmasına kızgınım, ancak şimdi yoğun bakım üniteleri öncelikle aşılanmamayı seçen hastalarla dolu. Bir aşı karşıtı kişiye entübasyonun “hastaları öldürmediğini” ve solunumun durması durumunda entübasyon olmadan göğüs kompresyonu isteklerinin hiçbir anlam ifade etmediğini yanlış bilgilerle dolu bir aşı karşıtına açıklamam bir saatten fazla sürdüğü için kızgınım. Yarım saatlik market alışverişi yaparken dahi maske takmayı reddedenlere kızgınım, çünkü ben son 18 ayın büyük bir kısmında “maskeli” yaşadım.

Eşzamanlı olarak hem aşılanmama kararını hemde pandeminin getirdiği kısıtlamalara son verilmesi talebini anlayamıyorum. Yoğun Bakım Ünitesi’ndeki hastam bana aşı yaptırmadıklarını söylediğinde suratıma tokat yemiş gibi olmama engel olamıyorum. Bu tür bireyler kendilerini aşı karşıtı olarak görmeseler de, eylemsizliğin kendisi bir karardır. Bu da, kendilerini veya ailelerini korumama, değerli bir yoğun bakım yatağını işgal etme, yeni varyantların gelişmesine izin verme ve sağlık çalışanlarını ve bağışıklığı baskılanmış olanları, çevrelerindeki tüm insanları tehlikeye atma kararıdır. Eylemsizlikleri aslında bu pandeminin şiddetlenmeye devam etmesine izin verme kararıdır.

Bazı insanların, ABD’de 600.000’den fazla can ve dünya çapında 4 milyondan fazla kişinin hayatını kaybettiği pandemiye nasıl olup da böyle bakabildiğini ve bunun gerçek olduğuna inanmadığını veya ciddiye almadığını anlamakta güçlük çekiyorum.

Ve bu arada, aşıların fazla bağışıklık oluşturamadığı bağışıklığı baskılanmış insanlar umutsuzca sürü bağışıklığını bekliyorlar. Bir yıldan fazla bir süre tecrit edildikten ve mümkün olan en kısa sürede tam olarak aşılandıktan sonra COVID-19’a yakalanan, haklı olarak öfkeli organ nakil hastalarımı teselli etmenin hiçbir yolu yok. Bu hastalar öfkeli gözyaşlarıyla, bana, hem kendilerini hem de çevrelerindeki savunmasız insanları tehlikeye atmayı seçen insanlar olmasının adil olmadığını söylüyorlar. Vatandaşları tarafından ihanete uğradıklarını hissediyorlar, kırgın ve kızgınlar. Onları suçlayamam…

Ama üzücü gerçek şu ki, bunu yapmayan insanlar maalesef var. Başlangıçta da yapmadılar ve bu şimdi adeta ikiye katlanıyor.

Bu salgın başladığında hepimizin bu mücadelede birlikte olduğumuzu, ortak bir düşmana karşı bir savaşa girdiğimizi düşündüm. Şimdi acı bir şekilde anlıyorum ki: Belki de hiçbir zaman aynı tarafta olmadık ve hiçbir zaman ortak bir düşmanımız olmadı. Belki de savaş başından beri kendi aramızda oluştu. Birçok savaş kazandık ama aşılanmamış insanlar COVID’in savaşı kazanmasına izin vermeyi seçiyor.

Bu yazıyı kaleme alan UCLA Health’te bir yoğun bakım doktoru ve araştırmacısıdır. Aynı zamanda UCLA 3 Dilek Programı’nın (klinisyenlerin ölmekte olan hastalar ve aileleri için son dileklerini öğrenerek uyguladığı bir yaşam sonu programı) tıbbi direktörüdür.

Okuduğunuz için teşekkürler. Bu içeriği beğendiyseniz lütfen çevrenizle paylaşınız…
Etiketler:
error: İçerik korunmaktadır !!