Bu Bulgulara Temkinli Bir Anlayışla Yaklaşmak Çok Önemlidir...
16:59:58
Çalışma Kedi Sahipliğini Şizofreni Riskinin İki Katına Çıkmasıyla İlişkilendiriyor
Onlarca yıllık verileri analiz eden araştırmacılar, kedi sahibi olmanın şizofreni ile ilişkili bir bozukluk tanısı alma olasılığını iki katına çıkardığını ortaya koydu…
Yakın zamanda yapılan bir araştırma, kedi sahibi olmanın şizofreni ile ilgili rahatsızlıklara yakalanma riskinizi iki katına çıkarabileceğini öne sürüyor. Schizophrenia Bulletin‘de yayımlanan çalışma, kırk yılı kapsayan 100’den fazla yayından elde edilen verileri analiz etti ve kedi sahibi olmak ile akıl hastalığı arasında bir bağlantı buldu.
Çalışmaya göre, 25 yaşından önce kedi sahibi olan kişilere şizofreni ile ilgili bir bozukluk teşhisi konma olasılığı, kedi ev arkadaşı olmayanlara kıyasla yaklaşık 2,3 kat daha fazladır. Yazarlar, “Geniş tanımlı kedi sahipliği ile şizofreni ile ilgili bozuklukların gelişme olasılığının artması arasında bir ilişki bulduk" diye yazdı.
Suçlu, genellikle kediler tarafından taşınan ve şüphelenmeyen insanları enfekte edebilen sinsi bir parazit olan Toxoplasma gondii gibi görünmektedir. T. gondii beyinde kistler oluşturur ve daha önce nörolojik değişiklikler ve zihinsel sağlık sorunlarıyla ilişkilendirilmiştir. Ancak bu çalışma, kedi sahibi olmanın doğrudan şizofreniye neden olduğunu kanıtlamamaktadır. Şizofreni karmaşık bir hastalıktır ve genleriniz ve yaşam deneyimleriniz gibi pek çok farklı şey bu hastalığa yakalanıp yakalanmamanızı etkileyebilir. Araştırmacılar sadece kedi sahibi olmanın riskinizi artırabilecek pek çok şeyden biri olabileceğini söylüyorlar.
Şizofreni, çok sayıda genetik ve çevresel faktörden etkilenen bir bozukluktur.
Bu ilişkinin önemli bir yönü, bir protozoan parazit olan Toxoplasma gondii’nin rolüdür.
Toksoplazmoz
Bu ilişkinin önemli bir yönü, evcil kedilerde yaygın olarak bulunan bir protozoan parazit olan Toxoplasma gondii’nin (T. gondii) rolüdür. Toksoplazmoz olarak bilinen T. gondii enfeksiyonu, şizofreni de dahil olmak üzere çeşitli nörolojik bozukluklarla ilişkilendirilmiştir. Kediler, T. gondii’nin konakçıları olarak, dışkılarında ookist (yumurtalıklardan gelen hücreler) dökebilir ve bu da toprağı, suyu veya gıda kaynaklarını kirletebilir. İnsanlar kontamine olmuş maddeleri yutarak enfekte olabilir, bu da beyinde ve diğer organlarda doku kistlerinin oluşmasına yol açabilir.
Çalışmanın sonuçları, T. gondii enfeksiyonu ile artan şizofreni riski arasında bir bağlantı olduğunu öne süren önceki araştırmalarla uyumludur. Parazitin merkezi sinir sisteminde kalıcı olma ve fizyolojik değişikliklere neden olma yeteneği, beyin fonksiyonu ve ruh sağlığı üzerindeki potansiyel etkisi hakkında soruları gündeme getirmektedir.
Bununla birlikte, bu bulgulara temkinli bir anlayışla yaklaşmak çok önemlidir. Çalışma bir ilişkiyi vurgularken, doğrudan bir neden-sonuç ilişkisi kurmamaktadır. Çok sayıda genetik ve çevresel faktörden etkilenen bir hastalık olan şizofreninin karmaşıklığı, kedi sahipliğinin muhtemelen risk profiline katkıda bulunan birçok unsurdan sadece biri olduğu anlamına gelmektedir. Yine de bu çalışma, ruh sağlığı klinisyenlerinin toksoplazmoz gibi gizli enfeksiyonları ciddi ruh sağlığı sorunlarının potansiyel bir nedeni olarak değerlendirmek isteyebileceğini göstermektedir.
Önleme
Çalışma, özellikle kedi sahipleri için toksoplazmoz konusunda kamu bilincinin öneminin altını çizmektedir. Kedileri elledikten veya kum kutularını temizledikten sonra uygun el hijyeni ve kedilerin avlanmasını ve potansiyel enfeksiyonu önlemek için kapalı alanlarda tutulmasını sağlamak gibi basit önlemler, T. gondii bulaşma riskini önemli ölçüde azaltabilir.
Bu araştırma, şizofreni ve ilgili bozukluklara katkıda bulunan çevresel faktörlerin anlaşılması için yeni yollar açmaktadır. Kedi sahipliği potansiyel bir risk faktörü olarak tanımlanmış olsa da, bunu ruh sağlığı bozukluklarının çok faktörlü doğasının daha geniş bağlamında görmek önemlidir. Toksoplazmoz ve önlenmesi hakkında devam eden araştırmalar ve halk sağlığı eğitimi, bu ilişkinin karmaşıklığını çözmede çok önemli olacaktır. Hem kedi sahipleri hem de ruh sağlığı uzmanları için bu çalışma, sürekli tetikte olma ve daha fazla araştırma için bir çağrı ve içgörü sunmaktadır.