Bu sadece bir iletişim hatası değildi.
06:42:42
Çokça Bahsedilen COVID Maske Analizinde Yanlış Giden Neydi?
Aslında güvenilir bir sağlık bilgisi kaynağı olan Cochrane Kütüphanesi, titizliği gerçekliğe tercih ederek kamuoyunu yanılttı. COVID-19 pandemisi devam ediyor, ancak yetkililer gelinen aşamayı halk sağlığı acil durumu olarak tanımlanmasına son verdi. Dolayısıyla, maskelemeden el yıkamaya ve evden çalışmaya kadar hastalığın yayılmasını yavaşlatmak için gösterdiğimiz tüm çabaların buna değip değmediğini sormak artık adil bir tartışma konusu.
Örneğin bir grup bilim insanı, maskelemenin işe yaramadığı gibi yanlış izlenim yaratan bir raporla ortalığı ciddi şekilde bulandırdı.
Grubun raporu, veri tabanlarını toplayan ve sağlık hizmetleriyle ilgili bilimsel kanıtların “sistematik" incelemelerini periyodik olarak yayımlayan bir kuruluş olan Cochrane tarafından yayımlandı. Bu yıl, COVID gibi solunum yolu hastalıklarının yayılmasını yavaşlatmak için fiziksel müdahalelerin etkinliğini ele alan bir makale yayımladı. Yazarlar, cerrahi maske takmanın “muhtemelen çok az fark yarattığını veya hiç fark yaratmadığını" ve N95 maskelerinin değerinin ise “çok belirsiz" olduğunu söylediler.
Medya bu ifadeleri maskelerin işe yaramadığı iddiasına indirgedi. New York Times köşe yazarı Bret Stephens, “Maske Zorunlulukları Hiçbir Şey Yapmadı" manşeti altında “ana akım uzmanların … yanıldıklarını" yazdı ve neden oldukları gereksiz rahatsızlık için özür dilemelerini talep etti. Diğer manşetler ve yorumlar “Maskeler Hâlâ İşe Yaramıyor", maskeler için kanıtların “Yaklaşık Sıfır", “Yüz Maskeleri ‘Az ya da Hiç Fark Yaratmadı'" ve hatta “12 Araştırma Maskelerin İşe Yaramadığını Kanıtlıyor" şeklindeydi.
Cochrane Kütüphanesi’nin baş editörü Karla Soares-Weiser, incelemenin bu şekilde nitelendirilmesine itiraz etti. Raporda “maskelerin işe yaramadığı" sonucuna varılmadığında ısrar etti. Aksine, maskeleme çalışmalarının incelenmesi sonucunda “sonuçların yetersiz olduğu" sonucuna varılmıştı.
Cochrane Kütüphanesi‘ne haksızlık etmemek adına rapor, vardığı sonuçların mevcut kanıtların kalitesi ve yeterliliği ile ilgili olduğunu ve yazarların maskelemenin etkili olduğunu kanıtlamak için yetersiz olduğunu düşündüklerini açıkça belirtmiştir. “Cerrahi maske veya N95/P2 solunum maskesi takmanın solunum yolu virüslerinin yayılmasını yavaşlatmaya yardımcı olup olmadığı belirsizdi." Yine de yazarlar bu belirsizlikten de emin değillerdi ve vardıkları sonuca olan güvenlerinin “düşük ila orta düzeyde" olduğunu belirttiler. Ortalama bir insanın kafasının neden karışabileceğini rahatlıkla anlayabilirsiniz – bizim ülkemizde de bazı tele şifacıların kafası karıştı ve bu yanlış bilgiyi topluma pompalamaya başladılar.
Aslında bu sadece bir iletişim hatası değildi. Cochrane‘in bu incelemelere yaklaşımındaki sorunlar çok daha derindir.
Maske raporunun kafaları nasıl karıştırdığına daha yakından bakıldığında bu durum daha iyi anlaşılmaktadır. Çalışmanın baş yazarı, Oxford Üniversitesi‘nden Tom Jefferson, yanıltıcı yorumu desteklemiştir. N95’ler de dahil olmak üzere farklı maske türleri sorulduğunda, “Hiçbir fark yaratmaz, hiçbiri" demiştir. Bir başka röportajında ise maske zorunluluklarını bilimsel olarak temelsiz olarak nitelendirmiştir.
Son zamanlarda Jefferson, COVID politikalarının “kanıttan yoksun" olduğunu iddia etmiştir ki bu da ikinci bir sorunu vurgulamaktadır: kanıtın yokluğunu kanıtın yokluğuyla karıştırma şeklindeki klasik hata. Cochrane‘in bulgusu, maskelemenin işe yaramadığı değil, bilim insanlarının işe yaradığı sonucuna varmak için yeterli kalitede kanıt bulunmadığı yönündeydi. Jefferson bu ayrımı silerek, yazarlar maskelerin işe yaradığını kanıtlayamadıkları için, işe yaramadıklarının söylenebileceğini savunmuştur. Bu çok yanlış. Oxford Üniversitesi’nden de olsa bilim insanına yakışmayacak bir tutum.
Cochrane bu hatayı daha önce de yapmıştır. 2016 yılında medyada çıkan bir dizi haber, diş ipi kullanmanın zaman kaybı olduğunu ilan etti. New York Times “Diş ipi kullanmadığınız için kendinizi suçlu mu hissediyorsunuz?" diye sordu. Newsweek‘e göre endişelenmeye gerek yoktu, çünkü “diş ipi efsanesi" “paramparça olmuştu“. Ancak Amerikan Periodontoloji Akademisi, dişhekimliği profesörleri, dişhekimliği fakültesi dekanları ve klinik dişhekimleri klinik uygulamaların diş ipi kullananlarla kullanmayanlar arasında diş ve dişeti sağlığı açısından belirgin farklar ortaya koyduğunu teyit etti. Peki öyleyse neler oluyordu?
Cevap, Cochrane yaklaşımıyla ilgili üçüncü bir sorunu ortaya koymaktadır: kanıtı nasıl tanımladığı. Kuruluş, incelemelerinin “önceden belirlenmiş uygunluk kriterlerini karşılayan tüm ampirik kanıtları tanımladığını, değerlendirdiğini ve sentezlediğini" belirtmektedir. Sorun, bu uygunluk kriterlerinin ne olduğudur.
Cochrane İncelemeleri, bulgularını genellikle bilimsel kanıtların “altın standardı" olarak adlandırılan randomize kontrollü çalışmalara (RCT’ler) dayandırmaktadır. Ancak birçok soru RKÇ’lerle iyi bir şekilde yanıtlanamaz ve bazıları da hiç yanıtlanamaz. Beslenme de buna bir örnektir. Beslenme konusunda RKÇ ile çalışma yapmak neredeyse imkansızdır çünkü insanların ne yediğini kontrol edemezsiniz ve onlara ne yediklerini sorduğunuzda birçok insan yalan söyler. Diş ipi kullanımı da benzer bir durumdur. Bir anket, düzenli olarak diş ipi kullandığını iddia eden her dört Amerikalıdan birinin yalan söylediği sonucuna varmıştır.
Aslında, maskelerin solunum yolu hastalıklarının yayılmasını önlemede işe yaradığına dair güçlü kanıtlar vardır. Sadece RCT’lerden gelmiyor. Kansas’tan geliyor. Temmuz 2020’de Kansas valisi halka açık yerlerde maske takılmasını zorunlu kılan bir idari emir yayımladı. Ancak sadece birkaç hafta önce yasama meclisi, ilçelere eyalet çapında herhangi bir hükmün dışında kalma yetkisi veren bir yasa tasarısını kabul etmişti. Takip eden aylarda, maske zorunluluğu olan 24 ilçenin tamamında COVID oranları düşerken, bu zorunluluktan vazgeçen diğer 81 ilçede artmaya devam etti.
Bir başka çalışma, maske zorunluluğu olan eyaletlerde, zorunluluk kararlarının imzalanmasından sonraki birkaç gün içinde COVID yayılma oranında önemli bir düşüş görüldüğünü açıkça ortaya koymuştur. Yazarlar, çalışma döneminde (31 Mart – 22 Mayıs 2020) 200.000’den fazla vakanın önlendiği, para, acı ve hayat tasarrufu sağlandığı sonucuna vardı.
Cochrane, katı standartlarını karşılamadığı için bu epidemiyolojik kanıtı görmezden geldi. Bilim insanlarının tercih ettikleri bir metodolojiye saplanıp kalmaları ve bu metodolojiye uymayan çalışmaları göz ardı etmeleri anlamına gelen bu yaklaşımı “metodolojik fetişizm" olarak adlandırmak mümkün. Ne yazık ki bu durum sadece Cochrane‘e özgü değil. Geçmişte bilim insanları, titizliğin belirli bir tanımı üzerinde dogmatik bir şekilde ısrar ederek, birden fazla kez yanlış cevaplara ulaşmışlardır.
Kanıtı genellikle evet ya da hayır önermesi olarak düşünürüz, ancak bilimde kanıt bir muhakeme meselesidir. Pek çok çalışma istediğimiz kadar titiz değildir, çünkü gerçek dünyanın karmaşıklığı bunu engeller. Ancak bu bize hiçbir şey söylemedikleri anlamına gelmez. Jefferson‘ın ısrar ettiği gibi, maskelerin “hiçbir fark yaratmadığı" anlamına da gelmez.
Maske raporu da tıpkı kendisinden önceki diş ipi raporu gibi “standart Cochrane metodolojik prosedürlerini" kullanmıştır. Bu standart prosedürlerin değiştirilmesinin zamanı gelmiş görünüyor.