Özgürlükleri Uçsuz Bucaksız Zanneden Kesim
A slına bakılırsa bu salgının bu kadar uzun sürmesinin – bu gidişle kolay da bitmeyecek gibi görünüyor – başlıca nedeni ne virüsün muhteşem bir üretim olması, ne sızması/sızdırılması ne de başkaca bir komplo teorisi nedeniyledir. Salgının bu kadar artan oranda, ortalığı yangın yerine çevirmesinin en büyük sebebi başta sosyal medya mecraları olmak üzere sayıları çokta az olmayan tüm dünyadaki bir kısım sorumsuz basın ve bazı siyasi figürlerdir. Basın ayağının rolü tüm Dünya için geçerlidir, sosyal medya ise zaten her bakımdan küresel bir sıkıntıya dönüşmeye başladı.
Görünen o ki, sosyal medya ya kendine çekidüzen verecek ya da vermek zorunda bırakılacaktır. Çok büyük kalabalıklar söz konusu olduğu için olamaz/yapılamaz sanılanlar bir gecede olabilir/yapılabilir. Çünkü sosyal medya istiap haddini fersah fersah aşmış durumda. Bu ortamların faydası olduğundan çok zararı olmaya başladı. Fikir özgürlüğünü yanlış anlayanların yüksek oranda kümelendiği bu ortamlarda özgür fikir tartışması yerini neredeyse tamamıyla kaos ortamına terk etmiş durumda.
Özgürlükleri uçsuz bucaksız zanneden kesimin fikir özgürlüğü sandığı şey toplum sağlığını tehdit edecek seviyeye gelemez ya da gelmemelidir. Dünyada genel olarak kabul görmüş kurumsal bir otorite pandemi ilan etmişse, Dünyanın neredeyse tüm hükûmetleri bunu kabul ederek seferber olup elinden geldiğince tedbirler almaya çalışıyorsa ortada ciddi bir belge olmadan ya da bu konuda herhangi bir yetkinliği yokken biri/birileri PANDEMİ YOKTUR – AŞI OLMAYIN diyemez daha doğrusu diyememeli. Bu durumun zaman içinde ele alınıp belki de bir takım hukuki önlemlerin alınması çokta şaşırtıcı olmayacaktır.
Bir an için şöyle düşünelim: Biri/birileri PANDEMİ YOKTUR – AŞI OLMAYIN diyor ve biri/birileri de bu söyleme uyarak aşı olmadıklarından ötürü yaşamını kaybedebiliyorsa zaman içinde bu ve benzeri söylemlerin suç kapsamına girmeyeceğini düşünmek için oldukça ahmak olmak gerekir. Ellerinde gerçekten bilimsel bir kanıt olmadan manipüle edilmiş haberlerle, yalanla, asparagas bilgilerle topluma zarar vererek ölümlere, ülkelerde ekonomik yıkımlara neden olmanın elbette cezai bir sorumluluğu olmak zorundadır.
Evet, bugün tüm dünyada salgın konusunda bir takım bulanıklıklar söz konusudur ama bu işin doğasında var, zamanla bunlar aşılacaktır. Ancak, bu süreçte, konu hakkında otorite konumunda olanlara ve idarecilere güvenilmesi ve yönergelere uyulması gerekmektedir. Aksi takdirde kaos ortamı giderek ağırlaşacaktır.
Bugüne kadar direkt aşıya bağlı olarak yaşamını yitiren tek bir kişi resmi kayıtlara geçmemişken, ısrarla, yalan ve gerçekle örtüşmeyen haberlerle bu düşüncelerini yaymaya çalışanların kafasında gizli bir ajandalarının olmadığını nereden bilebiliriz?
Bu tip asparagas haberleri biraz cahillikten, biraz ilgi çekmekten ötürü biraz da biliyormuş gibi görünmek adına yapanlar var. Bakıyorsunuz kişi günlük hayatını yıldız falına bakarak düzenliyor ama bir yandan da sağın solun sahte belgelerini, uydurma haberlerini sözüm ona bilimsel bir kisve altında sağa sola servis edebiliyor. Hadi bunların cahilliklerine verilebilir, ancak, örneğin profesör unvanlı kişilerin uydurmalarına, yalanlarına ne denilmeli ya da bunlara karşı nasıl önlem alınmalı?
Önlem alınmalı derken, fikrini beyan edenden değil, bilerek isteyerek yayılan yalan haberlerden bahsediyoruz. Bir profesör çıkıyor diyor ki; “şu ülke şu aşıyı yasakladı“. Gidip adı geçen o ülkenin devlet resmi web sitesine baktığınızda kocaman puntolarla “şu aşıyı olun" diye yasaklandı denilen aşıya ait bir duyuru görüyorsunuz. Şimdi, profesör unvanlı kişinin böyle uydurma bir haberi piyasa sürmesi için ya akıl sağlığından yoksun olması ya sahte diploma sahibi olması ya da kafasında gizli bir ajandasının olması gerekir. Peki yetkililer bu duruma neden müdahale etmiyor? Bu davranış biçimi fikir özgürlüğüne mi yoksa bile bile toplum sağlığını tehlikeye atma kapsamına mı giriyor? Bu yalan haberleri bilerek isteyerek servis eden insan grubu; ya ilgi çekerek şöhret ve çıkar peşinde koşuyordur ya ruh hastasıdır ya da toplum düşmanıdır.
Aşılar hakkında çok büyük yüzdesi palavra düzeyinde olan yan etkilerini ve son derece düşük olasılıkları abartarak öne çıkartıp, Covid-19’un bilinen – hatta şimdilik bilinemeyen – yan etkilerini, ölümleri görmezden gelen bir kafa yapısıyla mücadele etmek virüsle mücadeleden daha zorlu geçecek gibi görünüyor.
Gündelik yaşamda en ufak bir ağrıda leblebi gibi tükettikleri en popüler ağrı kesici ilaçların prospektüslerinde yazan yan etkilerini okusalar – Okumazlar çünkü o ilaç prospektüslerini okumak biraz emek gerektirir, anlayacağınız sosyal medyadaki konfor yoktur – ilacı kullanmaktan vazgeçecek olanların aşıların bilmedikleri yan etkilerinden son derece emin olarak bu uydurma haberleri topluma pompalanmasının tek ve en kolay yolu sosyal medyadır.
Ana akım medyaya baktığımızda da durum çokta farklı değil. Bu mecrada da bir dağınıklık ilgi – bilgi eksikliği var – genel olarak.
Örneğin, Sinovac aşısının etkinlik oranıyla ilgili Şili kaynaklı bir araştırma yayımlandı. O analizde basın istediği bölümleri cımbızlayarak öne çıkarmış durumda.
Bu araştırma, virüsün alfa ve gama suşlarının Şili’de en sık tespit edilen varyantlar olduğu, Şubat ayından Mayıs ayına kadar geçen bir süreyi kapsamakta. Yani sonuçta bu araştırma Delta ve Lamda gibi yeni varyantlardan önce yapılmış bir çalışma. Araştırma bilim insanlarını elbette çok ilgilendirir ama sıradan vatandaşları sağlıkları açısından eski versiyon virüslerden ziyade yeni varyantlar ilgilendiriyor. Sonuçta sıradan insanlar olarak ne virüs bankasına sahibiz ne de virüs koleksiyoneriyiz.
Şili araştırmasında: Çin’in CoronaVac’ı, tamamen aşılanmış yetişkinler arasında Covid’i önlemede %65,9 etkiliyken Pfizer ve ortağı BioNTech SE tarafından yapılan aşı %92,6 etkiliydi – 2 Şubat-1 Mayıs 2021 – deniliyor.
Bu arada birazda şartlar gereği mecburiyetten tüm dünyada yanlış bir algı oluşturulduğuna da dikkat çekmek gerekiyor. Örneğin, falanca aşı için hastaneye yatma ve ölüm oranları öne çıkartılıyor, dikkatler oraya yoğunlaşıyor. Hastaneye yatmak ve ölüm tabii ki çok çok önemli fakat bir başka önemli olan da kişinin hasta olmasını engellemek değil mi? Çünkü bu hastalığın, bilinen – henüz bilinmeyen – ve de bazen çok uzun süren yan etkileri olduğu artık bilinen bir gerçek – örneğin koku ve tat alma duyusunu kaybetmek gibi.
Sonunda bizim ülkeden 13 Ocak 2021’de Türkiye’de toplu aşılama için acil kullanım izni verilen Sinovac aşısının etkinliğiyle ilgili nihayet geniş çaplı bir araştırma yayımlandı. Bu Makalede, Türkiye’de yetişkinlerde CoronaVac kullanımını araştıran faz 3 çalışmasının geçici güvenlik ve etkinlik sonuçları paylaşıldı. Basın ise araştırmayı yine cımbızlayarak yayımladı. Bizde araştırmada fazla dile getirilmeyen bazı başlıkları öne çıkarttık:
* CoronaVac (6559 [65.4%] katılımcı) veya plasebo (3470 [34.6%] katılımcı) üzerinden gerçekleştirildi.
* Bu ara analiz, 18-59 yaşları arasındaki bir popülasyonda yapıldı. Katılımcıların ortalama yaşı 45
* İnaktive aşıların immünojenik mekanizmaları göz önüne alındığında, mRNA aşılarındaki bulguların aksine, bir dozun iki doz kadar etkili olması beklenmediğinden, ilk dozdan sonra erken koruyucu etki göstermesini beklemiyorduk ve görülemedi.
* Bu çalışmanın da çeşitli sınırlamaları vardır. İlk olarak, randomizasyondan sonra maskenin kaldırıldığı tarihe kadar olan medyan takip süresi 43 gündü (IQR 36-48), bu çok kısa bir takip süresidir. Bu ara analizle iki doz aşılama programının uzun vadeli koruyucu etkileri hakkında yorum yapmak mümkün değildir.
İkincisi, çalışma popülasyonunun nispeten genç (ortalama yaş 45 ve kronik hastalık prevalansı düşük sağlıklı bireylerden oluştuğu ve genel olay oranının çok düşük olduğu akılda tutulmalıdır. Bu nedenle, bu ara analizin bulgularının genellenebilirliğinin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Özellikle, COVID-19 ile hastaneye kaldırılan hasta sayısı oldukça düşüktü ve çalışma popülasyonu, ciddi veya kritik COVID-19 riski nispeten düşük olan bireylerden oluşuyordu, bu da ciddi hastalık hakkında genelleştirilmiş sonuçlar çıkarma yeteneğimizi kısıtladı.
* Sonuçlarımız endişe verici varyantların ortaya çıkmasından önceki verilerle ilgili olduğundan, CoronaVac’ın mutant virüslerle enfeksiyonun önlenmesindeki etkinliği hakkında yorum yapamayız.
* Özetle, sonuçlarımız CoronaVac’ın semptomatik SARS-CoV-2 enfeksiyonuna ve şiddetli COVID-19’a (yani hastaneye yatış gerektiren) karşı iyi bir etkinliğe sahip olduğunu ve 18-59 yaş arası bir popülasyonda çok iyi bir güvenlik profiline sahip olduğunu göstermektedir. Bu analiz, viral varyantların ortaya çıkmasından önceki çok kısa bir takip dönemini ve genç ve düşük riskli bir popülasyonu içerdiğinden, aşının endişe edilen varyantlara ve hastalığa karşı etkinliğini göstermek için CoronaVac’ın performansı hakkında daha fazla veriye ihtiyaç vardır – Koruma süresi ve yaşlı yetişkin popülasyonlarında, ergenlerde ve çocuklarda ve belirli kronik hastalıkları olan bireylerde güvenlik ve etkinliğini değerlendirmek için.
10 Temmuz 2021