Tek Bir Fark Var. Virüs Gerçek, Canlılar ve Ölüler de öyle...
Çin’in Wuhan kentinde COVID-19 virüsünün ortaya çıkması ve küresel bir pandemiye yol açarak kentte 76 günlük sert kuralları olan bir kilitlenmenin hikayesi ’76 Days’ ismiyle üzücü bir belgesel olarak sanal dünyada da olsa gösterime girdi. Belgesel, Hot Springs Belgesel Film Festivali gibi bir dizi farklı film festivalinde sanal olarak şu anda izlenebiliyor.
Bu belgesel, bedel ödeyenlerle, virüse karşı savaşan ve insanların daha önce hiç karşılaşmadığı bu patojen hakkında yavaş yavaş bilgi toplayıp biriktiren dünya ile ilgili. 76 Days, New York’lu film yapımcısı Hao Wu’nun yanı sıra Çin’de yaşayan iki gazeteci (Weixi Chen ve başka bir anonim gazeteci) tarafından hazırlandı.
76 Days’in paylaşılan basın notlarında Wu, Çin Yeni Yılı için New York’tan Şanghay’a uçtuğunu açıklıyor, “O zaman bile eşi görülmemiş bir şeylerin döndüğünü çoktan söyleyebilirdik. ABD Çin’den gelen hava trafiğini kapatmadan önce New York’a geri döndüm. Çin Yeni Yılı’ndan hemen sonra büyükbabama geç evre karaciğer kanseri teşhisi konduğunda ve bir ay sonra vefat ettiğinde daha da öfkelendim. Ona şahsen veda edemedim çünkü Çin gelen seyahatleri kısıtlamaya başlamıştı."
Kendisi ve bazı meslektaşlarıyla birlikte son çektiği belgesel, 11 milyon nüfuslu bir Çin şehri olan Wuhan’ın 76 gün süren kilitlenmesini gözlemliyor ve dört hastaneye odaklanıyor. Görüntüler ham yani sinema tekniği açısından işlenmemiş halde. İnsanların acısı tasvir edildiğinde neredeyse izlenemez bir durum alıyor, ama ne olursa olsun yine de izlenmesi gerekiyor.
Yayımlanmış resmi tanırım videosunda, bir Wuhan hastanesinin içindeki kaos ve kargaşa iç içe geçmiş durumda. Çaresiz hastalar bir hastane kapısının önünde toplanmışlar, gittikçe kalabalıklaşarak içeri girmeye çalışıyorlar. Sağlık personelleri ise sürekli olarak seslerini yükseltiyor ve insanların geride durmasını istiyorlar, baskı ve stresten sesleri arada bir çatlıyor. Bunlar gerçek hayattan alınmış kurgulanmamış sahneler…
Klipteki sahneden hemen önce, belgeselde hastanedeki bir kapı kolunun yakın görünümü de çok rahatsız edici. Kapı kolu ileri geri hareket etmeye başlıyor. Belli ki birisi dışarıdan kapıyı açmayı deniyor ve gittikçe daha sert ve daha hızlı çevirmeye başlayarak içeri girmeye çalışıyor. Tıpkı bir bilimkurgu ya da korku filminden bir sahne gibi. Arada tek bir fark var virüs gerçek, canlılar ve ölüler de öyle…
76 Gün’ün izlemesi en zor kısımlarından biri başlangıç sahnesi. Hastanedeki sağlık personeli, kadın meslektaşlarından birini kolundan kavramış bırakmıyor. Eğer gitmesine izin verirlerse babasının peşinden koşacağını biliyorlar. Çünkü, babasının cesedinin götürüldüğünü o anda öğreniyor…
“Babamı son kez göreyim!"
Onu şimdi göremezsin.
Kadını tutuyorlar ve sakinleştirmeye çalışıyorlar. Başı öne eğilmiş.
“Baba, kalbimde kalacaksın. Sonsuza dek! Baba! “
Meslektaşları sessizce onun yanında duruyor. Kadın histerik bir şekilde ağlayarak yere çöküyor. “Çığlık atmanın, ağlamanın sana bir faydası yok." Meslektaşlarından biri ona güven vermeye çalışıyor. “Sizleri sıkıntı veya acı içinde görmek istemiyoruz. Hastalanırsan ne yapacağız? Hepimiz öğleden sonra çalışmak zorundayız. “
Ağlamalar devam ediyor. “Babamı bir daha asla göremeyeceğim! “
Bu, filmin sadece ilk üç dakikası.
Belgeselin geri kalanında yol aldıkça, dehşete düşmüş hastane personelinin tam ortasında buluyoruz kendimizi. Sağlık çalışanları düzeni ve verimli bir hasta akışını sürdürebilmek adına deliler gibi çabalıyorlar, ancak hasta akışı asla bitmiyor.
Makinelerden gelen seslerin ve bip seslerinin kakofonisine bir müddet sonra yavaş yavaş alışıyoruz.
“Lütfen işbirliği yapın!" personel, tedavi görmek için içeri girmeye çalışan huzursuz bir kalabalığa sesleniyor. Durum hızla kötüye gidiyor gibi görünüyor. Wuhan’da işçilerin bir apartman dairesini dezenfekte ettiğini görüyoruz ve bir hoparlörden gürleyen ses: “Kesinlikle evde kalın, gerekmedikçe dışarı çıkmayın. Yönetmeliklere ve kurallara kesinlikle uyun. Uydurmayın, her söylenene inanmayın veya söylentiler yaymayın."
Hastaneye döndüğümüzde, bir hasta hepimizin yaptığını yaptığından dolayı nazikçe azarlanıyor, (internette semptomları araştırıyor) “Baidu’da arama yapmayın. Doktorlarınızı dinleyin”.
76 Days, Wuhan’daki salgınla ilişkili olarak yaşanan korkunç kargaşayı ve terörü yakalamayı beceriyor. Çünkü işin başlangıcında insanlar bir hayaletin peşine düşmüş onu kovalıyorlardı. Hayaletin orada olduğunu biliyorlardı ama resmin tamamına sahip değildiler. Ne aradıklarını bile güçlükle anlayabilmişlerdi…
Hastanede tutulan 70’li yaşlarında bir yaşlı adam filmde sık sık gösteriliyor. “Büyükbaba, sürekli gizlice dolaşıyorsun… “Sadece sen özelsin", bunu senden başka kimse yapmıyor."
Daha sonra balıkçı olan adamı hastanede yatağında kıvrılmış yatarken görüyoruz. “Artık yaşamak istemiyorum. Zaten bir ayağım mezarda, ne önemi var? “
Böyle konuşma. Oğlunuzu arayalım diyorlar…
Oğlu telefon görüşmesinde babasını azarlıyor: “Eskiden Komünist parti üyesiydin, ama şimdi yaptıklarına bak!"
“Hala bir parti üyesiyim!" yaşlı adam oğluna sesini yükseltiyor. “Bunun ne alakası var!"
O halde model olmalısın. Eskiden olduğun gibi.
“Yeter! Yeter!"
Ağlamanla doktorları çılgına çeviriyorsun.
“Hiçbir şey bilmiyorsun!"
Doktorlara telefonu ellerinden almaları için yalvarıyor. Ve tekrar ağlamaya başlıyor…
Filmin başka bir sahnesinde hastaların kimlik kartlarını elinde sprey şişesiyle dezenfekte eden bir hemşire görüyoruz. “Ah canım" diye yakınıyor hemşire, “Bu adam sadece 60 yaşındaydı. “Ne yazık."
Ve kartları silmeye devam ediyor.
“Zengin ya da fakir, saygı duyulan ya da küçümsenen, kader bu herkesin başına gelebilir” diyor. “Ne trajedi. Kimse kaçamaz."